Yapay ağ transferi üzerine bilimsel bir çalışmada yer alan Lukas, komadaki bir hastanın bilincine girebilmek için sensörlerle kaplanarak sıvı dolu bir tankın içine girmektedir. İlk başlarda tek gördüğü şey sinirsel ağ yolları ve elektrokimyasal iletilerin birbiriyle çarpışmasıdır. Ancak, yavaş yavaş berraklaşan görüntüler bu dünyada yaşayan çok güzel bir kadının varlığını ortaya çıkarır.
Kimdir bu kadın? Deneyimlediği, yakınlığını ve tinselliğini gerçekmiş gibi hissettiği şey gerçekten bu kadının bilinci midir? Yoksa kendi deneyiminin yarattığı sanrının bir parçası mıdır? Kristina Buožyte’nin çok basit bir fikirden yola çıkan ve gerçeküstü atmosferiyle dikkat çeken filmi, akla varoluşun karmaşıklığıyla ilgili önemli sorular getiriyor. Aşkın ve tutkunun görsel koreografisini ustaca inşaa eden Kaybolan Dalgalar şimdiden topladığı bir çok ödülle bilim-kurgu dalında senenin en çok dikkat çeken çıkışlarından!
0 yorum:
Yorum Gönder